- Bugün gazeteci, yazar Mahmut Baksi'nin ölüm yıldönümü. 56 yıllık hayatına çok şey sığdıran Baksi, 20. yüzyılın diasporada etkili olmuş Kürt aydınlarından biridir.
Eserleri ile Kürt aydınlanmasında önemli bir yere sahip gazeteci, yazar Mahmut Baksi, Batman’ın Hezo (Kozluk) ilçesine bağlı Suphiye köyünde başlayıp, Stockholm’de bir hastanede son bulan 56 yıllık hayatına çok şey sığdırmış, 20. yüzyılın diasporada etkili olmuş aydınlarından biridir.
1966 yılında Batman Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapmaya başlar. 1968 yılında Türkiye İşçi Partisi’nin Batman Şube başkanlığını yapar. TİP Batman İlçe Başkanı olma serüvenini şöyle anlatır: ''(…) 1968 yılında, bir gün Mehdi Zana, Tarık Ziya Ekinci ve Behice Boran Batman’a gelir. Mela Abdülkerim Ceyhan’ın (Batman’daki yurtsever gençlerin gelişmesinde büyük emekleri geçmiştir) Kürtçülerin yeri olarak bilinen kahvesinde bir toplantı yaptık. Mehdi’nin yanında duruyordum. Mehdi Zana birden bire sol yakama, çark-başak rozetini taktı ve dedi ki, 'Seni Batman TİP İlçe Başkanı seçtik.'' (Mahmut Baksi, Her Kuş Kendi Sürüsüyle Uçar, Weşanên Rewşen, 1999, Stockholm)
Bir yandan da Türkiye Petrolleri’nde memur olarak çalışan Baksi’nin siyasi çalışmalarından dolayı işine son verilir ve yönünü İstanbul’a çevirir. 1968’den 1970’e kadar İstanbul’da DİSK’te aktif olarak çalışır. Aynı zamanda Doğan Özgüden’in çıkardığı ANT dergisinde yazmaya başlar. 1969 yılında da ilk romanı Mezra Botan’ı yayımlar ve bu romanı nedeniyle gözaltına alınır. Baksi bu gözaltı için ''Sistemli işkence ile ilk kez, yine bu gözaltı sırasında, ünlü Sansaryan Han’da karşılaştım.'' der. Sonrasında 1970 yılında ikinci kitabı 'Şadi Alkılıç Davası' yayımlanır. Kitap toplatılır ve hakkında dava açılır. Yazıları ve röportajları hakkında da yeni davalar açılır.
Unutamayacağı bir ders alır
Hakkında dava açıldığı günlerde 'genç ve yakışıklı’ birinden unutamayacağı bir ders alır: ''Davanın açıldığı günlerdi. Birgün Bab-ı Ali’de İsmail Beşikçi ile karşılaştık. Beni gördüğüne sevindiğini, kitaplarımı okuduğunu söyledi ve 'Seninle Gün Yayınları’na gidelim.' dedi. Ben o dönemde Türk Solu’nda yazıyordum. Beşikçi, Türk Solu’nun Mihri Belli’nin inisiyatifinde bir dergi olduğunu hatırlatarak, 'Seninle birkaç soru hazırlayalım da bu soruları Mihri Hoca’ya sor' dedi. Ben de 'Olur ağabey' dedim. Sonra birlikte Gün Yayınları’na gittik. Bir kağıda on tane soru yazdı ve bana verdi. Ben de randevu alarak Mihri Belli’ye gittim ve İsmail Beşikçi ile birlikte hazırladığımız soruları O’na sordum. Ben Mihri Belli’ye sorularımı yöneltirken, içeriye genç ve yakışıklı biri girdi. Bizi biraz dinledikten sonra bana dönerek dedi ki, 'Baksi arkadaş, sen rüya görüyorsun. Kürt halkının kurtuluşu, böyle soru sorup yanıtlar almakla olmaz. Kürt halkının kurtuluşu Kürdistan dağlarında, mavzerin ağzındadır.' Yaşamın zamanla doğruladığı bu delikanlı Mahir Çayan’dı.''
Almanya’da kalmaz
Zamanla hem Kürtçü hem komünist biri olarak olarak artık devlet nezdinde tanınan biri haline gelen Baksi’nin Mihri Belli ile yaptığı röportaj hakkında da dava açılır. Davalardan hapis cezası alma ihtimali çok güçlü olduğu için yurt dışına çıkmaya karar verir. İlk durağı Almanya’dır. Onbir ay kaldığı Almanya’yı sevmez ve fakat ''Kürt ulusal bilincim orada daha da gelişti. Almanya’da Türk Türk’tü, Kürt Kürt’tü. Kürtler burada gerçekten iyi örgütlenmişlerdi.'' der. Baksi Almanya’da da kaldığı sürede boş durmaz ve 'Vatandaş Hakkı' adıyla bir kitap yazar.
'Nihayet ölmeden özgür Kürdistan’a gelebildin’
İsveç’de 1974 yılının Mayıs ayında İsveççe yazdığı Den kurdiska frågan (Türkiye’de Kürt Sorunu) kitabı yayımlanır. Aynı yıl Türkiye’de 1974 affı veya Ecevit Affı olarak bilinen af çıkar. O yıllarda İsveç’te bulunan Kürtlerden bazıları bu aftan yararlanıp Türkiye’ye geri dönmek ister. Mahmut Baksi bu kitabı nedeniyle af kapsamı dışında kalır.
1979 İran’da şahın devrilmesinin ertesinde Mehmed Uzun ve Elin Clason’la Kürdistan’a giderler. Mahabad’da Abdürrahman Kasımlo ile buluşmasını şu sözlerle anlatır: ''Güçlü kollarıyla bana sarıldı, 'Mahmut Baksi…' dedi, 'Nihayet ölmeden özgür Kürdistan’a gelebildin. Artık gitme. Sana burada ev vereyim, evlendireyim de burada otur. Öleceksek de, kalacaksak da beraber olalım.''
Mahmut Baksi, Cegerxwîn ve Dr. Tahir Baban, 1981
Kürt edebiyatında Mahmut Baksi
Kürtçe, Türkçe ve İsveççe olmak üzere üç dilde yazan Mahmut Baksi yaşadığı dönemde 22 kitabı yayımlanır. 'Serhildana Mala Eliyê Ûnis’ adındaki Kürtçe romanı ölümünden sonra basılır.
Sade bir dil kullandığı romanlarında Kürtlerin karşı karşıya olduğu zülüm cenderesini anlatır ve bu yönüyle politik mesajlar içerir. Özellikle Kürtçe romanları modern Kürt edebiyatının köşe taşlarından biridir. Hêlin, Gundikê Dono, Lawikê Xerzî, Serhildana Mala Eliyê Ûnis adından dört Kürtçe romanı vardır. Onun edebiyatçı kimliğinin tanınmasını sağlayacak ‘Hêlîn’ romanını Kürtçe olarak 1984 yılında çıkarır. 1983 yılında ilkin İsveçce yayımlanan bu romanı 1997 yılında İsveççesinden Almancaya 'In der Nacht über die Berge' adıyla çevirilir. Bu romanın Almancası baskısı 1998 yılında İsviçre’de verilen çocuk ve gençlik edebiyat ödülü Blaue Brillenschlange'yı, Avusturya’da Kültür Bakanlığı’nın verdiği Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Ödülü’nü alır. İsviççe ve Almanca baskılarında yazar olarak Mahmut Baksi ve aynı zamanda eşi olan Elin Clason’un adı geçerken, Kürtçesinde ise yazar olarak sadece Baksi’nin adı vardır.
Mehmed Uzun, Baksi’nin ölümünden sonra kaleme aldığı ‘Ölümünün birinci yıldönümünde Apê Baksi’ yazısında ‘’Baksi’nin kitapları devamlı yeniden yayınlanmalı, onun yazarlığı konusunda araştırmalar, incelemeler yapılmalı, adına ödüller konulmalı, etkinllikler düzenlenlmeli, dergi ve gazetelerde Baksi özel sayısı yapılmalı’’ diyordu. (Ekpolitika, Sayı: 176)
Tam da Mehmed Uzun’un dediği gibi olur. Lîs yayınevi Baksi’nin Kürtçe romanlarını yeni baskısıyla ile tekrar okuyucuyla buluşturur, Mahmut Baksi’nin romancılığına dair makaleler yayımlanır, yazarlığı dergilerde dosya konusu olur.
Çizgi film olarak gösterilir
1977 yılında ‘’İhsans Barn’’ adlı çocuk kitabı İsveç’te önce İsveçce sonra da Kültür Bakanlığı’nın isteği üzerine 'Zarokên Îhsan' adıyla Kürtçe olarak yayımlanır. Bu kitabı İsveç okullarında Kürtçe eğitim gören Kürt çocukları için tercih edilerek okutulmaya başlanır. Bu kitap aynı zamanda Baksi’nin Kürtçe yazın dünyasına da giriş yaptığı kitaptır. (Teyrikê Çemê Xerzan, Firat Cewerî, Nûdem dergisi, Sayı:2) Mahmut Baksi bu kitabı için ‘’Yanılmıyorsam bu kitap Kuzey Kürtleri içinde Kürtçe ve Latin alfabesiyle yayınlanan ilk çocuk kitabı’’ der. (Ekpolitika, Sayı: 153, 2000)
1979 yılında da ‘’Keça Kurd Zozan’’ adlı kitabı Kürtçe olarak yayımlanır ve İsveççeye çevirilir. Aynı zamanda bu kitabı üç bölüm olarak İsveç televizyonlarında çizgi film olarak gösterilir. 1986 yılında da bu çizgi film Kürtçenin Kurmancî ve Soranî lehçeleriden hazırlanır.
Gazeteciliği
Yazarlığının yanında İsveç’te zamanla tanınan bir gazeteci haline gelen Baksi’nin bu alanda da tarihe not düştüğü önemli çalışmaları vardır. Sözgelimi 1980 yılında İsveç Sosyal Demokrat Partisi Başkanı Olof Palme ile bir röportaj yapar ki iki yıl sonra Olof Palme ikinci kez İsveç Başbakanı olur. Röportaj Aftonbladet gazetesinde yankı uyandıran bu röportaj sonrasında Türk medyası Olof Palme’yi özellikle hedef gösterir. Olof Palme’nin 28 Şubat 1988’de Stockholm’de öldürülmesi ve ardından Türk MİT’inin yönlendirmeleriyle Kürtler kriminalize edilir. Mahmut Baksi, cinayette MİT’in yönlendirmesi ve parmağı olduğunu görüşünü savunur. Bu görüşüne önemli bilgi ve belgelerle yer verdiği yazısını dizi halinde Kurdistan Press gazetesinde yayımlar.
Mahmut Baksi ve öldürülen İsveç Başbakanı Olof Palme, 1980 |
Türk devleti Suriye devletinin onayıyla 12 Aralık 1980 tarihinde Rojava’nın Qamişlo kentinde Kawa Hareketi’nin önder kadrolarının ve taraftarlarının bulunduğu bir eve operasyon düzenler. Ev sahipleri ile beraber 16 kişi katledilir. Öldürülenlerden biri Mahmut Baksi’nin kızkardeşi Necla Baksi’dir. Necla’nın ölüm haberini alır almaz olayı araştırmak için anılarında bahsettiği şekliyle ''Ölümüm pahasına da olsa -ki o zaman işin ucunda gerçekten de ölüm vardı- oraya gidiyorum'' der ve Şam üzeri Qamışlo’ya gider. Türk devletinin savaş suçunu ‘Kamışlı Katliamı’ kitabı ile belgeler. 1982’nin sonbaharında Paris’te Duvar filminin çekimleri esnasında Yılmaz Güney ile karşılaşmasında Yılmaz Güney ona bu kitabından bahseder ve ’’Geçenlerde senin ‘Kamışlı Katliamı’ kitabını okudum. Yakında onu filme alacağım. TC, Kürt halkına karşı işlediği cinayetlerden yakasını kurtaramaz’’ der.
Mahmut Baksi 2000 yılında kitaplarının Kürdistan’a girişinin yasaklanması ve Kürt dili üzerindeki baskıları protesto etmek için açlık grevine girmişti (Kupür: 13 Mayıs 2000, Özgür Politika) |
Seni yalnız bırakmayacağım
Hastalığı döneminden başladığı Özgür Politika’daki köşesinde, Ahmet Kaya’nın ölümünden sonra kaleme aldığı ‘İsyan’ yazısında ölümün kendisine ne kadar yakın olduğunu şu sözlerle ifade ediyordu: ‘’(…) Gider ayak yine kızdırdın beni sevgili Ahmet. Neden beni bir başıma bıraktın? Madem vardı, neden gittiğin yere bir bilet de bana almadın?
Ama üzülme ben yine oyun bozanım. Seni yalnız bırakmayacağım…. Yakında seninleyim…’’ (Ekpolitika, Sayı: 153)
Mahmut Baksi ve Yılmaz Güney, 1983, Paris |
‘Sana Türkiye’yi böldürtmeyceğiz. Kürtçülüğe geçit yok’
Mahmut Baksi’nin anıları oldukça dikkat çekici anektodlarla doludur, bunlardan biri de Yılmaz Güney ile ilgili olanıdır.
1979 yılında İsveçli bir kadın gazeteci dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ile ilişkilerini kullanarak Yılmaz Güney ile cezaevinde bir röportaj yapar. İsveç televizyonunda gösterilen röportajda Yılma Güney ‘Türk sinemacı’ olarak tanıtılır. O dönemde İsveç gazetesi Aftonladet’de köşe yazarlığı yapan Mahmut Baksi ‘İsveç Televizyonu, Kürtler yokmuş gibi davranıyor’ başlıklı yazısıyla duruma tepki gösterir. Yazı o yıllarda İsveç’te bulunan bazı Türk solcuların hoşuna gitmez. Bunlardan ikisi de Sazcı Ömer ve Tuncel Kurtiz’dir. Bundan sonrasını Baksi’nin kaleminden okuyalım:
‘’Sazcı Ömer konuyu açtı. Belleğimde kaldığı kadarıyla:
-Baksi, dedi. Hepimiz seni seviyoruz. Biz etle tırnağız. Senin İsveç’teki başarıların hepimizin başarısıdır.
-Sağol Ömer, dedim. Ben ortada herhangi bir başarı görmüyorum.
-Yok, yok… sen gerçekten çok başarılı işler yapıyorsun İsveç’te. Ama ne yazık ki yanlış yoldasın.
-Neden?
-Kürtçülük yapıyorsun. Bana göre Yumurtalık olayından sonra, Yılmaz Güney’e en büyük darbeyi sen vurdun o yazınla. Ama sen bizim bu uğraşlarımızı gölgeledin, olayı proveke ettin…
-Provokatör sensin. Ne dediğini kulağın duyuyor mu senin?
- Elbette duyuyor. O Aftonbladet’teki yazın neydi öyle? Sen kalkıp orada, o yazıda Yılmaz Güney’i Kürt olarak gösteriyorsun. Peki, Yılmaz Güney’e, Türkiye’de kim sahip çıkacak? Oysa biz Bülent Ecevit ile anlaşıp, O’nu kurtaracaktık. Ama işin içine Kürtçülük girince iş değişti… Aklı başında hiç kimse bu olayla ilgilenmez artık. Yılmaz’ı Kürtler kurtarsın, görelim.
O ana kadar sessiz ve suskun olan Tuncel Kurtiz, hışımla bana döndü:
-Senin yaptıkların bini geçti. Sana Türkiye’yi böldürtmeyceğiz. Kürtçülüğe geçit yok.
-Seni Yılmaz Güney’e şikayet edeceğim. Yılmaz hiçbir zaman Kürt sorununu savunmadı. Yılmaz için önemli olan sınıfsal mücadeleydi. Yılmaz bir Türktür ve Türk olarak kalacaktır.
-O halde bunu kanıtla. Ben tüm bunları Yılmaz Güney’den duymak istiyorum.
- Yakında film ekibiyle Türkiye’ye gidiyoruz. Yılmaz Güney ile yeniden bir söyleşi yapacağız. Yılmaz seni utandıracak. Ondan sonra senin İsveç’i terk etmen gerekecek… ‘’
Kim bu Sazcı Ömer?
Okuyucunun 'Kim bu Sazcı Ömer?' merakını ise yazının sonuna doğru gideriyor Baksi: ''Ömer’le çok yakın ilişkilerim olmuştu. Arkadaşlığımız 1970’lerin başlarına dayanıyordu. İsveç’e ilk geldiği günlerde tanışmıştık onunla. O sıralar ortalıkta bir hayli Ömer adlı kişi dolaştığı için, birbirlerine karışmasınlar diye buna ‘’Sazcı’’ lakabını takmıştık. Sazcı Ömer içki alemlerimizin vazgeçilmez mızrapçısıydı, efendi ve uslu… Kendini bana Elazığlı bir Kürt olarak tanıtmıştı. Sürgündeki bir Kürdün bir Kürde yapacağı tüm yardımları yapmıştık kendisine. Hatta 1974’te benden ünlü Kürt şairi Cigerxun’un divanını istemişti. Ömer, Cigerxun’un seçmelerinden Kürtçe bir plak yapmak istiyordu. Kürtçe bilmediği halde sözleri ezberleyecek ve böylece Kürt halkına karşı milli görevini yerine getirecekti.
Ama şimdi bu Ömer, Bülent Ecevit’in 1975’te çıkardığı kısmi afla tamamen renk ve saf değiştirmiş, azgın bir ‘’Türkçü’’ kesilmişti. Kendisi Stockholm’de yaşıyordu. Ama gözü gönlü, düşünceleri Altaylar’da, Orta Asya’daydı… Bülent Ecevit kendisini ‘’Fahri Kültür Ateşesi’’ tayin etmişti İskandinavya’ya. Sazcı Ömer bunu sevinçle ve gururla söylemekten çekinmiyordu. Bir de onunla ilgil ortalıkta epey söylence vardı. Ömer, TC’ye yaranmak ve toplumda kolayca bir yerlere gelebilmek için benim gibi kişilerin aleyhinde MİT’e rapor vermişti… Öte yandan Ömer adının Türkiye’deki Alevileri kızdıracağını düşündüğü için, plak ve kasetlerine ‘’Zülfü Livaneli’’ yazmıştı.’’ (Mahmut Baksi, Kürt Gözüyle YILMAZ GÜNEY, Zêl yayınları,1994, İstanbul)
Bu yazı ilk olarak 19 Aralık 2020 tarihinde https://www.ozgurpolitika.com sitesinde yayımlandı
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen