Kürtlerin Nobel hayali
- Almanların ‘Kürdistan’nın anlatı sihirbazı’ olarak adlandırdıkları Kürt yazar Bextiyar Eli, Almanya’da hatırılı sayılır bir edebiyat ödülü olan Nelly-Sachs’e layık görüldü. Nelly-Sachs jürisi Eli’nin Batı dünyasında ‘keşfedilmemiş önemli bir yazar’ olduğuna dikkat çekti.
Almanların ‘Kürdistan’nın anlatı sihirbazı’ olarak adlandırdıkları Kürt yazar Bextiyar Eli geçenlerde Almanya’da hatırılı sayılır bir edebiyat ödülü olan Nelly-Sachs’e layık görüldü. Bu ödül yazarın Almanca’da yayımlanan ikinci romanı ‘Die Stadt der weißen Musiker’in (Beyaz Müzisyenler Şehri) ardından gelmesi güzel bir rastlantıydı. İlk romanı ‘Der letzte Granatapfel’ (Dünyanın Son Narı) Almanca okurlar arasında kısa bir sürede büyük bir ilgi uyandırmıştı. Zaten 6 aylık bir süre zarfında 5. baskıyı bulmuştu. Şimdi ise yazar, ikinci romanının tanıtımı için Almanya, İsviçre ve Avusturya gibi Almanca’nın konuşulduğu ülkelerde edebiyat etkinliklerine katılıyor.
6 yıl sonra Nobeli aldılar
Nelly-Sachs jürisi Bextiyar Eli isminde karar kılarken, Eli’nin İslam dünyasının en önemli yazarlarından biri olduğunu belirterek, onun hala Batı dünyasında ‘keşfedilmemiş’ olduğunun altını çizdi.
İki yıl arayla Eylül ayında verilen ödül şimdiye kadar birçok tanınmış yazarla buluştu. Öyle ki, 1975 yılında bu ödüle layık görülen Elias Canetti 6 yıl sonra Nobel Edibiyat Ödülü’nün sahibi oldu. Yine Güney Afrikalı kadın yazar Nadine Gordimer, 1985 yılında bu ödülü aldıktan 6 yıl sonra Nobel ile kucaklaştı. Son yıllarda eserleri İngilizce ve Almancaya çevrilen ve büyük bir ilgi gören Bextiyar Eli de birkaç yıl sonra bu ödülün sahibi olabir mi? Şimdilik bilemiyoruz, ama neden olmasın.
Abdulla Peşêw ve Nobel
20014 yılında, Nobel Edebiyat Ödülü ile Güneyli Kürt şair Abdulla Peşêw’in ismi bir arada anılmıştı. Bu Kürtler arasında bir heyecan yaratsa da Abdullah Peşêw Kürter dışında pek tanınamadı.
2014’te İsveç Nobel Komitesi Kürt PEN’e başvurarak Kürtleri temsilen bir adayın kendilerine iletilmesini ister. Bunun üzerine Kürt PEN tartışmalar sonucunda şair Abdullah Peşêw isminde karar kılarak, komiteye bildirdi. Her yıl 300 yazarın adaylık sürecinden geçtiği Nobel Edebiyat Ödülü için nihai olarak geriye kalan 10 yazarın arasında Abdulla Peşêw adı geçmiyordu.
Nobel Edebiyat Ödülü için en önemli viraj, yazarın kalitesi ve başarısı kadarda ‘çeviri’dir. Zira komitenin de okuyabilceği yaygın bir dilde çevirisi olmayan bir yazarın o ödüle ulaşması çok zor. Fakat Bextiyar Eli’nin Almanca konuşulan ülkelerde ve İngilizce çıkan romanları belli bir etki yarattı. Uygun ve iyi bir çeviri için yıllarca bekleyen yazar için hala ‘yeterince keşfedilememiş bir yazar’ vurgusu yapılması boşuna değil, zira önümüzdeki yıllarda daha farklı dillere çevirilme olasılığı da yüksek. Şimdilik yazarın bu iki yaygın dil dışında Farsça’da da hatırılı sayılır bir okuyucu kitlesi var.
Sinerjiye bakınca hak vermemek elde değil
Alman basınında sık sık kulanılan ‘keşfedilmemiş çok önemli bir yazar’ sıfatı, yazarın romanlarının okuyucuyla buluştuğu anda ortaya çıkan sinerjiye bakınca hak vermemek elde değl. Zira Kuzey Kürdistan’da sınırlı bir okuyucu kitlesi olan Kurmancî’nin önemli yazarları bile yıllarca kitaplarının ikinci baskısını göremezken Bextiyar Eli’nin Avesta yayınlarında Kurmancî’ye çevrilen üç eserinden ikisi ‘Apê min Cemşîd xan ku hertim bê ew li ber xwe dibir’ ile ‘Êvara Perwaneyê’ birkaç yıl içinde ikinci baskısını yaptı. Yazarın ‘bu romanımla tanındım’ dediği Duwahamîn Henarî Dunya (Dünyanın Son Narı) romanı ise yakın bir zamanda Avesta etiketiyle ‘Hinara Dawî ya Dinyayê’ adıyla okuyucuyla buluşacak.
Márquez mi Bextiyar Eli mi?
Aynı zamanda iyi bir eleştirmen de olan yazarın geçenlerde Yeni Özgür Politika gazetesinin iki hafta arayla yayımlanan kültür sanat eki PolitikART’ın Kürtçe sayısında Luqman Guldivê’yle kapsamlı bir söyleşisi yayınlamlandı. Yazar kendisi için yapılan ‘Kürtlerin Marquez’i’ tanımlamasına karşı çıkarak, şöyle cevap vermişti: ‘’İşin aslı ben Bextiyar Eli’yim, fakat Márquez büyük bir yazar. Zira ilk başlarda üzerimde de büyük bir etkisi oldu.’’
Yazarın romanlarında‚ ‘büyülü gerçekçilik’ tarzının etkilerin görmek mümkün; ki kendisi de bunu kabul ediyor ve aynı söyleşisinde şunları belirtiyor: ‘’Latin Amerika edebiyatının üzerimde etkisi vardı ve Gabriel Márquez ve magic realismin beni etkilemişti. O üslübla yazmayı istiyordum. Çünkü Kürdistan’da anlatılmayan sayısız öykü ve deneyim vardı. Bana göre yazık olacaktı, çünkü edebi bir anlamda bunlar belgelenmemişti. Ben bu eksikliği ve boşluğu gördüm.’’
Tekerrür eden tarih
Romanlarında yaşadığı siyasi atmosferi ve toplumsal kaousu eleştirel bir bakış açısıyla yansıtan Bextiyar Eli, Kürtlerdeki toplumsal ve siyasi belleğin zayıflığına vurgu yaparak‚ ‘’Yaşanan felaketleri; yaşanmışlıkları bir çırpırda unutmak olmaz. Gerçekçi olan şudur ki yaşanmışlıklar tecrübeye dönüşmeli. Maalesef, biz Kürtler yaşanmışlıkları tecrübeye dönüştüremiyoruz, ya da bimiyoruz. Tarih tekerrür ediyor bizde. Özellikle Güney Kürdistan’da bu tekerrürü çok yaşıyoruz’’ diyor.
Rojava umudumuz oldu
Yazar, Kuzey ve Rojava Kürdistan’ındai halkın direngenliğine atıfta bulunarak şunları belirtiyor: ‘’Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerin mücadelesinin benim için büyük bir anlamı var. Rojava’yla birlikte yegane umudumuz oldu. Kanaatimce Güney Kürdistan’daki yaşadığımız tecrübe iyi bir örnek olmadı. Umuyorum ki, bu Kuzey ve Rojava’da bu tecrübe doğru bir hal alır.’’
Talihsizliği Kürt olması
Kürtlerin Nobel hayali iyi bir romancı olan Bextiyar Eli ile beraber yeniden depreşti. Kürtçe’nin bir yazarının bu ödüle erişmesi zorlu bir yol, fakat imkansız değil. Güneyli öykücü ve çevirmen Şêrzad Hesen’in, Bextiyar Eli için söylediği şu sözle noktayı koyalım: ‘’Bextiyar Eli, Nobel Edebiyat Ödülü’nü hak eden biri, fakat talihsizliği Kürt olması. Kürtler arasında yetenekli ve becerikli insanların düşmanı dostlarından daha çoktur.’’
Bu yazı 20 Eylül 2017 tarihinde Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlandı
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen