Mittwoch, 25. Mai 2022

Türk basınında 'terör'ün serüveni


  • Türk basınının kelime hazinesinde “terör” ve “terörist” gibi sözcükler, 1930’lu yılların başından beri vardı. Uzun yıllar bir köşede duran bu iki kelime, özellikle 90’lı yıllar ile beraber aynı soykütüğünden olan diğer bütün sözcükleri yuttu.


 

 

Kelimeler bazen içinde bulundukları zamana hapistir, ona çizilen sınırların dışına çıkamazlar. Bir zamanlar böylece köşesinde sessizce duran ve pek de zararlı olmayan bazı kelimeler, bir süre sonra canavara dönüşür. O artık salt sözlükte karşılığı olan bir kavram değildir, yeri geldiğinde sahibini yiyecek bir canavardır. Türk bağlamında “terör” böyle bir kavramdır; insanı uluorta canından edecek derecede tehlikeli, her an el değiştirmeye müsait ölümcül bir silahtır. 

En sonda söylenmesi gerekeni başta söyleyerek bir giriş yapalım: Türk basınının kelime hazinesinde “terör” ve “terörist” gibi kavramlar, 1930’lu yılların başından beri vardı; fakat bu kavramlar, günümüzdeki gibi Kürtlere karşı her türlü devlet bağlantılı şiddetin meşrulaştırılması ve toplumun bir kesiminin ötekileştirilmesinde çok da kullanışlı değildi. Egemenlerin sözlüğünde tercümeye ihtiyaç duymayan bu kavramların aslında Türk milliyetçiliğinin zihin ve duygu dünyasında bugün yarattığı etki çok da eskiye dayanmaz. 


Önce ETÖ sonra FETÖ; sırada ne var?

2007’ye kadar yönü Kürtler ve solculara dönük olan bu canavar, artık rota kırmaya başladı. Direksiyona tam hakim olma çatışmasında hedef, adına “ulusalcı” denen Kemalist kesimlerdi. Fethullah Gülen Cemaati’nin kudretli olduğu yıllarda “Ergenekon Terör Örgütü” (ETÖ) diye bir şey ortaya atılmış ve bu örgüt kapsamında binlerce kerli ferli Türk “terör”den yargılanmıştı. Çok değil, 7-8 yıl sonra, yargılayanların kendileri de aynı suçtan yargılanacaktı. ETÖ’den sonra bu kez AKP iktidarı ve destekçileri tarafından “Fethullahçı Terör Örgütü”, kısaltılmış adıyla “FETÖ” diye bir şey uydurulacaktı. İsminde “terör örgütü” ibaresi bulunmasına rağmen “FETÖ” demekle de hızını alamayan bazı iktidar beslemeleri, yanına bir “terör” daha yazarak, “FETÖ terör örgütü” diyecek kadar saçmalayacaktı. 

“Terör”ün havada uçuştuğu bu zamanlarda asıl savaş ise basın üzerinden yaşanacaktı. Artık o zamana kadar Türk basınının Kürtler ve devrimcileri demonize etmek için bol keseden kullandığı bu sözcük, daha doğrusu bu canavar, bu kez Kemalist ve muhafazakar Türkleri de yemeye başlayacaktı. Bir ara Tayyip Erdoğan, Gezi Hareketi için her ne kadar Osmanlı-Kemalizm mirası “çapulcu” sözcüğünü kullanmak istese de, hedefi nişan aldığı silah elinde patladı. 

Son olarak AKP-MHP ittifakında “terör” sözcüğü, hiç olmadığı kadar tavan yaptı; iktidar, artık kendisi kadar Türk milliyetçisi olan diğer siyasi partileri bu sözcük üzerinden hizaya getirmeyi biliyor ve onlara siyaset yapacağı alanın sınırlarını çiziyordu. Özellikle sosyal medyada, “Eskiden sadece Kürtler teröristti, şimdi herkes” biçiminde mizahı da yapılan bu durum, bir gerçekliğe işaret ediyor. Kemalizmin öncülüğünü yaptığı Türk uluslaşmasında “şekavet” -sonrasında ise “bölücülük” ve “irtica”- “iç düşman” ihtiyacını fazlasıyla karşılıyordu; fakat Erdoğan rejimiyle beraber “terör” demek, her şeyi açıklamaya yetiyordu, başka bir söyleme de ihtiyaç yoktu.    


Kürtler kullanmamayı tercih etti  

Söz konusu Kürtler oldu mu, “terör” söyleminin bağnazlığını Türk devletinden sonra en çok yapanlar, Türk devleti gibi tarihi soykırımlarla dolu Batılı devletlerdi. Batılı devletlerin bu söylem üzerinden kendilerini kriminalize etmesine rağmen Kürtler; Rojava’da karşısında savaştıkları cihadist grupları, uluslararası kamuoyu desteği de sağlayabilecek olmasına rağmen, “terör” sözcüğünün konforundan faydalanarak tanımlamayı tercih etmedi; bunun yerine “çete” tabirini kullandı.



Türk basınının 1930’lu yıllarda ‘terörist’ sözcüğünü hangi bağlamda kullandığını anlamak açısından bir haber. 26 Temmuz 1934-Akşam gazetesi


 

30’lu yıllarda ‘terör’ neydi, ‘terörist’ kimdi?

1930’lu yılların Türk gazeteleri, sadece gazete değillerdi; Kemalist rejimi tahkim etmek ve öz Türkçe hedefine giden yolda birer mevziydiler. Dolayısıyla dönemin basınını Kemalist dünya tahayyülünden ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu dönemde iki büyük Kürt direnişi ile karşılaşan Kemalist rejim,  basında direnişlerin görselden söyleme kadar nasıl ve ne biçimde servis edileceğiyle yakından ilgilenmiştir. Bu yıllarda Kürt savaşçılar için en çok kullanılan kavram “şaki”dir, mesele ise “şekavet meselesi”dir. “Çapulcu” ve “âsi” de en çok kullanılan sözcüklerdendir. 

Peki bu yıllarda Türk basınının lügatında “terör” veya “terörist” yok muydu? Öncelikle bu iki sözcük de hiçbir biçimde Kürt isyanları ile ilintili bir şeyi tanımlamak için kullanılmaz. Kemalist rejimin meselenin ulusal boyutunu görünmez kılıp “uygarlaşamama”, “garplılaşamama” üzerinden dünyaya pazarlaması için “şaki”, Osmanlı’dan devralınan bir devletin yönetimi için daha kullanışlıydı.

İkinci Dünya Savaşı’nın arifesine denk gelen bu yıllarda birçok ülkede karışıklıklar yaşanır ve Türk basını da gelişmeleri yakından takip eder. Bu yıllarda daha çok yabancı basından alınan haberlerde “terörist” sözcüğü, tercümeye ihtiyaç duyulmadan olduğu gibi bırakılır. Ki kaynak alınan yabancı basın ise daha çok Müttefik Devletler adını alan cepheyi destekleyen Avrupalı ajans ve gazetelerdi. Bu kaynaklarda “terörist” daha çok Nazileri destekleyen paramiliter güçler veya gizli ırkçı örgütlenmeleri tanımlamak için kullanılır. 

Aynı şekilde Filistin’deki Arap ve Yahudiler arasındaki çatışmalarda da o zamanın Kemalist basını, Filistinlilerden “Arap teröristler” diye söz eder. “Terör örgütü” de o zaman Türkçenin lügatında vardı fakat daha eski hâliyle: “tedhiş cemiyeti”. Hatta gazeteler, dünyadaki meşhur “tedhiş cemiyetleri” hakkında dizi yazıları hazırlar, okuyucusunu bilgilendirirdi. Mesela 1930’lu yıllarda Türk gazetelerinin sayfalarında yer verdiği bazı “tedhiş cemiyetleri” şunlardı:
- Hırvat ırkçılarının kurduğu gizli örgüt: Ustaşa 
- ABD’de beyazların gizli ırkçı örgütü: Ku Klux Klan 
- İtalyan mafya örgütü: Camorra

 Bu cemiyetler adına faaliyette olanlar ise “tedhişçi”ydi. 80’lerin sonuna kadar da “tedhiş” (veya tethiş) sözcüğü, “terör”ün Türkçe karşılığı olarak ara ara kullanılırdı. Hatta 1930’lardaki Öztürkçe furyasında da “tedhiş”e de uygun bir karşılık bulunmuştu: Yıldırgı. “Yıldırgı” pek kabul görmedi ve unutulup gitti fakat o yıllarda cemiyetin karşılığı olarak bulunan “örgüt” sözcüğünün mayası tuttu.


1930’lu yılların en ağır suçlarından biri ‘Hoybuncu’ olmaktı, 13 Ekim 1936-Yeni Asır 


1930’larda en ağır suç: Hoybunculuk

Aynı yıllarda Türk devletinin çok tehlikeli gördüğü bir Kürt örgütü de vardı: Xoybûn. Ağrı’daki silahlı isyana da öncülük yapmış olan bu örgüt, o yıllarda hiçbir şekilde ne “tedhiş” ne de “terör” ile beraber anılmaz. Bu iki bağlamda anılmaması, Türk devletinin onu hafifsediği ya da bi nefret unsuru olarak kullanmak istemediği sonucunu çıkarmaz. Çünkü “tedhiş” ve “terör” o yıllarda günümüzdeki bağlamında kullanılmıyordu. Ağrı’dakiler zaten “şaki” idi, buna şüphe yoktu. “Terörist” sözcüğünün Kürtler için kullanılması henüz akıl edilemediği için Xoybûn’da aktif olanlar veya ona sempati duyanlar için de başka bir tanıma ihtiyaç vardı. Çok fazla uzağa gitmeye gerek duymadan örgütün isminden yola çıkarak bir suç-sözcük uydurulmuştu: Hoybunculuk. “Hoybuncu” olmak, idamla yargılanmayı gerektiren çok ağır bir suçtu. 
1937-38’de Dersim’deki Kürt isyancılar için de hiçbir biçimde Türk basınında “tedhişçi” veya “terörist” sözcüğü kullanılmaz. 




29 Haziran 1962- Cumhuriyet





İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türk basını, 60 ve 70’li yıllarda görünür olmaya başlayan Kürtler için çoğunlukla “komünist” veya “Kürtçü” sözcüklerini kullanmayı tercih etti. Zaten Soğuk Savaş zamanında “komünist” olmak suçtu, zira ayrı bir sıfata da ayrıca ihtiyaç yoktu. Özellikle 70’li yıllarda “terör”den ziyade “anarşi” sözcüğü kullanılır. Sol ve Kürt örgütlerin mücadelelerinde silah kullanmaları ile yeni kavramlar bulma ihtiyacı da hasıl olmuştu. 70’li yıllarda “militan”, “tedhişçi”, “anarşist”, “terörist”; PKK’liler için ise özel olarak “Apocular” sıfatı da kullanılıyordu. “Apocular”, PKK dışındaki kesimlerin isimlendirmesiydi ki, Türk basını da ara ara bu isimle onlar hakkında haberler yapacak, yazı dizileri hazırlayacaktı. 80’lı yıllarda da bu sıfatlara Türk basını ara ara başvuracaktı. 


Filistin davası mı, ‘terör’ü mü?

Kemalist basın, Filistin’deki Arap-Yahudi çatışmasında, günümüzdeki gibi Müslüman olmaları sebebiyle Filistinlli militanlara özel bir sempati beslemiyordu. Hem Osmanlıdan kalma “Araplar sırtımızdan hançerledi” propagandası o yıllarda etkiliydi hem de Araplar Kemalistlerin istediği derecede modern olmadıkları için aşağı görülürdü. Bu sebeple yabancı ajanslardan alınan haberlerin tercümelerinde Filistinliler için kullanılan “terörist” sözcüğü, bazen “tedhişçi” yapılır, bazen de olduğu gibi bırakılırdı. Bu durum, kaba hesapla 70’lerin sonuna kadar böyle devam etti. Filistin’e sol örgütlerin ilgi duyması ile beraber Türk basınının Filistin’e yaklaşımında da bazı değişiklikler olur. Örneğin CHP’nin hükümet olduğu 1979’da Türk basını, Filistinli militanların Ankara’daki Mısır Konsolosluğu’na yaptıkları baskında iki polisi öldürmelerine rağmen onlardan “gerilla” diye söz edecek; hatta CHP’li Başbakan Bülent Ecevit, Yaser Arafat’a teşekkür ederken CHP’li İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş ise yapılan pazarlık sonucu teslim olan Filistinli militanları sarılıp öperek karşılayacaktı. Tabii “gerilla” sözcüğünün o dönemdeki çağrışımı ile bugünkü çağrışımının da aynı olmadığını hatırlatmakta fayda var. Ankara’daki Mısır Konsolosluğu’na yapılan bu kanlı baskın sonrasında Necmettin Erbakan ise Filistinli militanları, “Ülkemiz, dışardan gelen teröristlerin cirit attıkları ülke haline geldi” açıklamasıyla “terörist” ilan edecekti. Özellikle 90’lardan sonra İslamcıların sömürü alanı hâline gelen “Filistin Meselesi”nde, bu kez antisemitik dalgayı kendi lehine çevirmek için Millî Görüş-AKP çizgisi, İsrail için bol keseden “terör devleti” kavramını kullanacaktı.                



12 Eylül darbesine kadar Türk basınının esas konusu ‘anarşi’ydi! 

1 Ocak 1980-Milliyet




80’lerde ‘bölücü’ daha çok rağbet görür

80’lerde, diğer örgütlerin silindiği veyahut Avrupa’da mültecileştiği yıllarda ise sahnede yalnız PKK vardır. Artık 70’lerdeki “anarşi” bitmiş, “bölücülük” gelmişti. “Bölücülük” için şiddet şartı da yoktu, Avrupa caddelerinde yürüyüş yapan bir Kürt de “bölücü” olabiliyordu veyahut PKK’ye muhalif başka bir Kürt örgütü de. 


90’larda artık Türk basınının amentüsüdür

90’lı yıllarda PKK’nin kitleselleşmesiyle orantılı olarak “terör” artık Türk basınının amentüsü haline gelecekti. Kürt dememek ve bu şekilde Kürtlere karşı ırkçılığı maskelemek için yeterince iş görüyordu, bu kavram. Söz gelimi Türk basını, 80’lerde Ermeni örgütü ASALA’dan söz ederken  “Ermeni terörü”, “Ermeni terörist” gibi ifadeleri kullanmakta sakınca görmezken; Türk devletinin inkar politikasında esnemeler yaşanması ile beraber PKK ile devlet arasındaki savaşta dil, bilinçli bir biçimde “Kürt” sözcüğünden olabildiğince arındırılacaktı. Böylelikle “Kürt” demeden Kürtlere karşı ırkçılık yapılacak ve dünyaya Türkiye’de Kürtlerin ırkçılıkla karşı karşıya olmadığı propagandası yapılacaktı.

90’lı yıllarda “terör”ü dilinden düşürmeyen Türk basını, doymak bilmez iştahıyla “töre cinayetleri”nden mülhem, çok zekice bir buluş olduğunu düşündüğü bir kelime daha uyduracaktı: “törerist”.


Sonuç niyetine

Türk basınının kelime hazinesinde “terör” ve “terörist” gibi sözcükler, 1930’lu yılların başından beri vardı. Uzun yıllar var olmalarına rağmen bir köşede duran bu iki kelime, özellikle 90’lı yıllar ile beraber aynı soykütüğünden olan diğer bütün sözcükleri adeta yuttu. 

Türkiye’de ırkçılık, devlet politikası olarak Nihal Atsız’ın savunduğu biçimiyle açıkça yapılmadı; çünkü tarihçi Mehmet Bayrak’ın dediği gibi “Türk devlet aklı gizli planda ‘itirafçı ve kabulcü’, açık planda ‘red ve inkârcı’ idi”. Devlet, gizli planda bir mühendis gibi bu ırkçılığın nasıl yapılacağını planlamış ve devreye sokmuştur ve “terör” söylemi de aslında bu ırkçılığı gizlemek için yapılan mühendisliğin ürünüdür. 


Bu yazı PolitikART'ın 295. sayısında yayımlandı

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Bir cümlelik silah: Kürdistan sömürgedir

Foto: İbrahim Demirel 70’li yılların ikinci yarısında Kuzeyli Kürt örgütleri içinde sömürgecilik tartışmaları popülerdi. Ancak o günlerdeki ...