- Bazen 49’lar Davası ile de karıştırılan 23’ler Davası, siyaset, yargı ve medyanın ortak tutumu üzerine olabildiğince abartılmış, resmi ideolojinin Kürt nefretini kusmak için kurgulanmış absürt bir hukuk olayı ve siyasi bir devlet operasyonuydu.
Yakın dönem Kürt tarihinde 49’lar Davası önemli bir eşiktir. Bu dava ile bir taraftan Kürt aydınları birbirini daha yakından tanımış, bir taraftan da siyasi ve ideolojik ayrışmalar yaşamıştır. Daha sonra Kürt siyasetini şekillendirecek bu ayrışma, ileriki dönemlerde de dünyadaki sol ve ulusal mücadelelerden etkilenerek farklı biçimlerde devam edecekti. 49’lar Davası’ndan birkaç yıl sonra “Kürt devleti kurmak istemek” suçundan idamla yargılanan Kürtlerin dosyası da tarihe 23’ler Davası olarak geçecekti. İlgili kaynaklarda 23’ler Olayı, 23’ler Tutuklanması, 23’ler Davası ya da sadece 23’ler olarak anılan, 49’lar gibi rakamlarla hafızalarda kalmış bu hukuki görünümlü devletin siyasi operasyonu da Kürt yakın tarihinde önemli bir olaydır. Bu tarihi olayda idamla yargılanan sanıklar, sonra beraat edecektir.*
23’ler Davası, yankıları 49’lar Davası kadar güçlü olmasa da, Kürt siyasetini etkilemiş olaylardan biridir. Yazının ilerleyen bölümlerinde de kısmen değineceğim gibi bu davadan en çok Türkiye’deki Kürt yayıncılığı nasibini aldı. Bazen 49’lar Davası ile karıştırılan 23’ler Davası, siyaset, yargı ve medyanın ortak tutumu üzerine olabildiğince abartılmış resmi ideolojinin Kürt nefretini kusmak için kurguladığı absürt bir hukuk olayıdır aynı zamanda.
23'ler cezaevinde |
Mustafa Barzani ile çekilen fotoğraf
İlginç bir öyküsü olan bu olayda her şey Abdülsettar Hamavendi’nin Nuri Dersimî ile tanışmasıyla başlar. Oldukça ilginç biridir Abdülsettar Hamavendi**. Anlatımlarda “gazeteci”, “dolandırıcı”, “karanlık biri” ve hatta “kadın tüccarı” diyen bile var onun için. Kürt olan Abdülsettar Hamavendi*, Irak’ta Abdülkerim Kasım zamanında çokça maceraya giriştiği için başı derde girer ve Ürdün’e kaçar. Her kaldığı ülkenin rejimi ile bir şekilde başını belaya sokan Hamavendi, önce Lübnan’a, oradan da Halep’e geçer. Halep’te tesadüf sonucu Nuri Dersimî ile tanışır.
Nuri Dersimî, ondan ilk başlarda kuşkulansa da Kürtler ile ilişkilerinde adeta pasaport işlevi gören, içinde Mele Mustafa Mustafa Barzanî ile çektirdiği fotoğrafın da olduğu “Musul Katliamı” adındaki Arapça kitabı çıkarır. Kasım, Nuri Dersimî’ye Türkiye’ye gideceğini, bu konuda kendisine yardım edip edemeyeceğini sorar. Nuri Dersimî de İstanbul’da biri akrabası, biri de Kürt aydını olan iki kişi tanıdığını söyler ve iki adres verir. “Akrabam” dediği kişi Doğan Kılıç, adresi de Roja Newe’yi çıkarttığı bürosudur. Kürt aydını da Musa Anter’dir ve adresi İstanbul’daki evidir. Hamavendi, İstanbul’da ilkin Doğan Kılıç’ın yanına uğrar, Musa Anter’i sorar. Musa Anter Anadolu yakasında oturduğu için uzaktır, dolayısıyla Doğan Kılıç ile kalır. Doğan Kılıç, Hamavendi ile biraz Arapça bilen Roja Newe’nin Genel Yayın Yönetmeni Hasan Buluş’un tercümanlığı sayesinde anlaşır. Doğan Kılıç da Hamavendi’ye, Barzani ile olan fotoğrafını görmesine rağmen ilkin şüpheyle bakar. Nuri Dersimî ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra Hamavendi’ye inanır ve ikisi oturup plan yapmaya başlar.
Liste tam Kürtçü bir nitelik kazanıyor!
Plan da şudur: “Arap öğrenciler arasında Baas’a karşı bir örgütleme yapacağız, İsrail’den yardım alacağız, bu Barzani’nin de işini gelir” diyerek Doğan Kılıç ile beraber İsrail Konsolosluğu ile temasa geçmek. Doğan Kılıç, bu işten bir matbaa makinesi talep eder. İsrail Konsolosluğu ile irtibata geçmeye çalıştıkları esnada MİT olaydan haberdar olur ve onlara bir tuzak kurar. İsrailli yetkililer diye MİT ile görüşünce her şey ayyuka çıkar. Roja Newe bürosuna giden polislerden korkan Hasan Buluş, Doğan Kılıç ve Hamavendi’nin üzerine Arapça bir şeyler yazıp çizdikleri kağıtların yerini polise gösterir. Bu kağıtlar, “Kürt devletinin şeması” diye alınıp götürülür.
Roja Newe gazetesi ve o yıllarda çıkan Deng ve Dicle-Fırat’ta yazan kim varsa aynı gün gözaltına alınır. Ertesi gün İçişleri Bakanı Hıfzı Oğuz Bekata, konu ile ilgili basın toplantısı yapar. Gazeteler, “Kürt devleti kurmak isteyen 13 kişi yakalandı” manşetleri ile çıkar. Sonrasında görünür olan birkaç Kürt aydını ile beraber İstanbul’da okuyan 7 Güney Kürdistanlı öğrenci, bir de Doğu Kürdistanlı mimar tutuklanır. Böylece Kürdistan’ın üç parçasından insanlar tutuklanmış olur ve Türk devletinin “Kürt devleti kurmak isteyenler” listesi tam “Kürtçü” bir nitelik kazanır! Filmlere konu olabilecek derecede absürt ve ilginç bir olay, abartıldıkça abartılır ve sulandırılır.
Üç gruptan oluşur
Kürt devleti kurmak isteyenlerin lideri de Abdülsettar Hamavendi! 23’ler Davası’nın iddianamesi, bizzat Genelkurmay Başkanlığı tarafından yazılır. Bu iddianamede oldukça ilginç detaylar yer alır. Genelkurmay’a göre ortak gayeleri Kürt devleti kurmak olan bu 23 kişi, üç gruptan oluşuyor.
Birinci grup, Doğan Kılıç, Hasan Buluş ve Abdülsettar Hamavendi’dir. Bu üçü Mele Mustafa Barzanî’ye silah, cephane yardımı yapmak ve Türkiye’deki Kürtler arasında gizli bir teşkilat kurmakla suçlanır.
İkinci grup, Türkiye’de üniversite okuyan Güneyli öğrencilerdir. Bunlar da Kürtçe adı Komeley Xwendikaranî Kurd Le Ewrûpa (Avrupa Kürt Öğrenciler Derneği), orijinal adı “Kurdish Students Society in Europe” (KSSE) olan oluşumun İstanbul Şubesi’ni kurmakla suçlanır.
Üçüncü grup da 49’ların mimli Kürtçüleri, sivil toplum derneklerinde yöneticilik yapan, muhtelif yayınlarda Kürtler hakkında yazılar yazan ve dergiler çıkaran Kürt aydınlarıdır.
Bu davada tutuklanmış Kürtlerin siyasi bir birlikteliği olduğuna dair hiçbir delil ve veri yoktur. Bu sebeble 23’ler Tutuklanması, Deng, Roja Newe gibi Kürtçe-Türkçe süreli yayınların çıktığı ve Güney Kürdistan’da Mele Mustafa Barzanî öncülüğünde gelişen hareketin Kürt aydınları arasında milli bilinci güçlendirdiği bir dönemde, devletin olası Kürt aydınlanmasının önünü almak için kurduğu bir tezgahtı. Zira bu kanıya ulaşmak için hazırlanan iddianameyi okumak yeterlidir. (İddianame için bkz. Hıdır Göktaş, Kürtler-II Mehabad’dan 12 Eylül’e, Alan Yayıncılık, ikinci Baskı: 1991 ve Yaşar Kaya, Yirmi üç Kürt Aydını, Avesta Yayınları, Üçüncü baskı: 2017)
Dosyanın en önemli ismi: Nuri Dersimî
Dosyada dikkat çeken noktalardan biri de Nuri Dersimî’nin gönderdiği mektuplardır. Hazırlanan iddianamelerden anlıyoruz ki Nuri Dersimî, Doğan Kılıç ve Ali Anagür ile bir süre mektuplaşmış. Ali Anagür, İstanbul’daki Tunceli Kültür Derneği başkanı olup Nuri Dersimî’nin ona gönderdiği mektubun bir kısmına iddianamede yer verilmiş. Öyle anlaşılıyor ki Nuri Dersimî ve eşine Tunceli Kültür Derneği fahri üyeliği verilmiş; Nuri Dersimî aynı zamanda gece toplantısına davet edilmiş. Nuri Dersimî, 08.02.1963 tarihli mektubunda bu davete, “Sizleri öz ata yurdunuzda mesut ve hür görürsem ne mutlu bana. Arzu ve emelim sizin muvaffakiyetinizdir. Damarlarımda son kan damlası kuruyuncaya kadar sizinle beraberim’’ sözleriyle cevap verir.
Çıkamayan Rêya Rast'ın tanıtım metni |
Çıkamayan bir dergi: Rêya Rast
Operasyon sonrası Roja Newe, Deng ve Dicle-Fırat’ın yayın hayatı da son bulur fakat bir de bu operasyonla birlikte başlamadan biten bir dergi projesi de vardır. Ziya Şerefhanoğlu bir grup ile birlikte Rêya Rast adında iki dilli bir dergi çıkarmak ister. Hatta çıkacak bu dergi ile ilgili Kürtçe ve Türkçe bir tanıtım metni de yazılır ve dağıtılır. Dicle-Fırat ve Deng gibi yayınlar görece sola daha yakındı. Dönemin Kürt siyasileri içinde sağ eğilimi temsil eden, aristokrat bir aileden gelen, sonraki yıl ise Bitlis’ten senatör seçilecek Ziya Şerefhanoğlu’nun sağ eğilimi güçlendirmek için böyle bir dergi çıkartmak istediği yorumunu yapmak mümkündür. Zaten dergi, adı itibarıyla sağı çağrıştırır. Zira “Rast” Kürtçede hem “sağ” hem de “doğru” anlamına gelir.
23 Kürt milliyetçisi veya Kürt aydını mı?
23’ler Davası’ndan tutuklanan Enver Aytekin, Hamavendi için, “İlk defa bu adamın elinde televizyon gördüm” der. (Azadiya Welat, 31 Adar- 6 Avrêl 1996) Yaşar Kaya da cezaevinde 15 bavulla gezen Hamavendi için, “Türkiye’de televizyon yok iken onda portatif televizyon vardı” diyerek onun sıra dışı kişiliğine dikkat çeker.
Olayı yaşayan Kürt aydınlarının “karanlık biri”, “dolandırıcı” gibi pek hoş olmayan ifadelerle bahsettiği Hamavendi, 23’ler Olayı’ndan birkaç yıl sonra, bu kez “Nurculuk” suçlaması ile Türk mahkemelerinde boy gösterecektir. 1966 yılında dönemin İçişleri Bakanı Faruk Sükan, yaptığı basın toplantısında, bir takım Nurcu cemaat üyesinin tutuklanması olayına da değinir. Tutuklanan Nurculardan biri de Hamavendi’dir! Cumhuriyet gazetesinin genişçe yer verdiği basın toplantısı haberinde “Hamavendi Meselesi” ara başlığıyla şu bilgiler yer alır: “Nurculuk gibi konulardaki faaliyetleriyle yakalanan Abdülsettar Hamavendi konusuyla ilgili olarak Bakan, ‘Bu iş Adliye’ye intikal etti. Hamavendi, Kral Faysal geldiği zaman yakalanmıştı. Kürtçülük ve komünist ajanı olarak faaliyetleri var’ demiştir.” (Cumhuriyet gazetesi, 10 Kasım 1966)
“Nurculuk sanıkları yargılanırken koridorlarda tezahürat yapıldı” başlıklı haberde bu kez Abdülsettar El Hac adıyla anılan Hamavendi, kendisini şu sözlerle savunur: “Sanıklardan Lübnanlı Abdülsettar El Hac ifadesinde Fransa’dan gönderdiği ‘İslam Cemiyeti Beyannamesi’ yüzünden tutuklandığını belirtmiş, aynı beyannamelerden Başbakan Demirel’e, Turizm ve Diyanet İşleri Başkanına da gönderdiğini söyleyerek, ‘Bu bir suç değildir. İslâmlığı yaymak ve müslümanları bir araya toplamaya çalışmak bir görevdir’ demiştir.” (Milliyet gazetesi 3 Ağustos 1967)
Bu durumda, bu olaydan bahsederken “23 Kürt aydını” demek çok gerçekçi değildir. Çünkü anılardan, yazılanlardan bu kişinin “Kürt aydını” olduğu çıkarımını yapmak mümkün değildir. Yine bu davada yargılanan herkesi “Kürt milliyetçisi” olarak lanse etmek de okuyucuya doğru bir bilgi vermez. Hamavendi, “Kürt aydını” olamayacağı gibi “Kürt milliyetçisi” de olamaz. Yine tutuklananlardan biri olan Sosyal Yayınlar'ın kurucusu ve sol-marksist bir çizgide duran Enver Aytekin’i de “Kürt milliyetçisi” yapmak, çok da akla yatkın değildir. Bu tür olaylarda herkesi ortak bir paydada buluşturmak ve yazarın da işini kolaylaştırdığı için kullanışlı bir sıfat uydurmak gerekir fakat tarihi, sosyal ve siyasi veriler bunun tersini gösterdiğinde biraz daha dikkatli olmakta fayda vardır.
Sonuç niyetine
23’lerden birkaçı, sonraki yıllarda Kürt kamuoyunun daha yakından tanıyacağı kişiler olacak, bazıları ise Kürt kamuoyunda görünür olmadan kendi hayatlarına devam edecekti. Doğan Kılıç, Ziya Şerefhanoğlu gibi isimlerin yaşamları, sessiz bir biçimde Avrupa’nın bir köşesinde son bulacaktı. Özellikle 60’lı yılların sonunda Kürt siyasetinde farklı siyasi vizyona sahip aktörlerin sahneye çıkmasıyla bu gruptan birkaç isim dışında tanınan kimse kalmayacaktı. Bunun yanında zaten tutuklananların çoğunun siyasetle de doğrudan bir ilişkisi yoktu. Devletin kendi kurgusuna uyacak özelliklere sahip aydın Kürtlerin özel olarak seçilmesiyle yan yana geldiler ki çoğu da birbirini cezaevinde tanıdı.
* Sadece Doğan Kılıç ve Abdülsettar Hamavendi 10 ay hapis cezası alır, diğerleri beraat eder.
** Hamavendi ile ilgili olayın bazı tanıkları onun Arap olduğu bilgisini verir. Bazıları da Kürt olduğunu yazar, Kürt olma ihtimali daha güçlüdür; zira Hamavendi aşireti, bilinen bir Kürt aşiretidir. Devletin hazırladığı iddianamede de Kürt olduğu yazılıdır.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen