Samstag, 17. Juni 2017

HPD ve Kürtçe

Kürtçe 'ara sıcak' mı, 'ana yemek' mi?

  • HDP ve kısmen Kürt Siyasi Hareketi’nin Kürtçe’ye bakışı “modern-öncesi”dir. Modern ve dinamik yüzler, sesler, hep Türkçe hitap ederken; Kürtçe modern-öncesi bir biçimde “anne-baba şefkatiyle” duygulara hitap edebilmenin aracıdır. 


Kürtçe, sürekli siyaset konusu olması itibariyle belki de yeryüzündeki en “politikleşmiş“ ve “araç” haline getirilmiş dildir. Dilin iletişimin en gelişmiş aracı olduğu, okullarda öğretilen bir düsturdur; lakin Kürtçe, hep “araçsal” olması itibariyle kendisine kavramsal ve kurumsal tartışmalarda pek yer bulamamış, birçok boyutuyla arka planda kalmıştır. Bu yazı da, bahsi geçen durumun sonuçlarına dair az da olsa farkındalık yaratma adına yazılmış, herhangi bilimsel veya politik iddiası olmayan; yalnızca Kürt Siyasi Hareketi’nin Kürtçe’yle ilişkisinde birkaç satırın altını çizmek isteyen bir yazıdır. Bunu, 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri öncesinde HDP’nin birçok yayın kuruluşu ve sosyal medyada yaygınlaştırdığı “Oyum HDP’ye” sloganlı reklamlardan bahsederek somutlamak istiyorum.
HDP’nin seçim kampanyasının, halkların farklı renklerini yansıtması açısından başarılı olduğu söylenebilir. Yıllardır alışılagelmiş siyasetin soğuk ve pragmatik yüzünün dışında daha dokunulabilir ve hümanist bir algı yarattı. Lakin HDP ve Türkiye’deki demokratik ve özgürlükçü hareketlerin “Kürt vatandaş” şahsında Kürtçe’ye bakış açısının tartışılması ve eleştirilmesi gerekir. 
Sorunu çok afilli ve alengirli kılmaya gerek yok: HDP ve kısmen Kürt Siyasi Hareketi’nin Kürtçe’ye bakışı “modern-öncesi”dir. Modern ve dinamik yüzler, sesler, hep Türkçe hitap ederken; Kürtçe modern-öncesi bir biçimde “anne-baba şefkatiyle” duygulara hitap edebilmenin aracıdır. HDP’nin son seçim reklamlarında da dikkat çeken unsur, “Oyum HDP’ye” sloganının birçok dilde farklı kesimleri temsil eden yüzler ve figürler tarafından kullanılmasıydı. Bu reklamlar, Türk siyasetinde tekçilik üzerine kurgulanmış parametreleri sorgulatmak bakımından başarılıydı. Fakat Kürtçe örneğinde olduğu gibi dillerin bir toplumsal/tarihsel kategoriye işaret eder biçimde dağıtılması, başarıyı gölgeleyen bir unsur olarak karşımızda duruyor
Türkçe “Oyum HDP’ye” derken aydın ve modern genç; Kürtçe “Dengê min ji HDPê re” derken “bıyıklı emekçi baba” ve “başında yazması olan şefkatli anne” figürleri karşımıza çıkıyor. Burada sorgulanması gereken birçok nokta var. 
Her ne kadar bilinçli bir tercih olduğu söylenemezse de, sorunun kendisi zaten siyasetin Kürtçe’ye karşı bilinçdışı tavrıdır. Moderniteyi egemenin diliyle tanıyan ve tanımlayan Kürtler ve demokratik kesimler, Kürtçe’yi “moderniteyi tanıma fırsatı bulamayan iyi niyetli insanların” diline hapsetmiştir. Kürtçe’nin ‘şefkatle sınanması’ ise acımasız bir otoasimilasyon biçimidir. Kürtçe konuşana karşı merhamet ve şefkat beslenirken Türkçe konuşan ise gıptayla bakılacak kadar güzel ve alımlı, özenilecek kadar birikimlidir! 
Bir diğer nokta ise verilen/verilmek istenen şu mesajda gizlidir: Kürtçe “modern öncesi ebeveynlerin” konuştuğu dil olarak tercih edilmek “zorundayken”, genç ve eğitimli birey ise doğal olarak Türkçe’yi tercih edecektir.
Bu marazdan çıkarılabilecekleri, madde madde özetlemeye çalışacağım:
1) Eleştirilmesi gereken önemli bir husus, Kürtçe’nin “araçsal” konumun dışına çıkamamasıdır. Kürtçe, antikolonyal duruşun sembolik bir ögesi, önemli bir kalesi, daha da doğru ifadeyle, aracıdır. Bu “araçsallaştırma”, modern öncesi olanı imgeselleştirip otantik bir eser gibi görme ve gösterme yaklaşımının ürünüdür.
2) “Bilinç-duygu” ikileminde Kürtçe’nin yeri, “duygunun” en tenha köşeleridir. Kürtçe, arkadaşlık kurulamayacak kadar yaşlı ve hastadır; o yüzden ona ancak “korumacı“ ve “temiz” duygular beslenir. Bu hasta ve yaşlı dille çatışma olmaz; çünkü onunla kurulacak ilişki o kadar da derine gitmez! Ayrıca o, takatten yoksundur zaten. Ama “alımlı ve dinamik” Türkçe’yle her türlü ilişki kurulabilir. Eşit düzeyde olduğu için kendisini savunabilecek cesareti ve gücü vardır. “Alımlı ve dinamik” dil, çatışmaya da hazırdır, barışmaya da. “Bilincin” çelik iradesinin karşısında “duygunun” en savunmasız saiklerinin direnme şansı yoktur.
3) “Anadil” vurgusu antikolonyal bir reflekse dönüşürken, “anadilin” kendisi “yabancı dillerin” varlığı karşısında esamesi okunmayacak cinstendir. “Turist” gibi, selamlama ve vedalaşma faslında tatlı ve sempatik bir edayla kendine yer bulan “anadili”, aradaki esas bölümü ise “yabancı dile” bırakacak kadar hoşgörülü ve centilmendir. Selam ve hatır isteme faslında anadil kullanmak, özgüven kazandırması itibariyle kafidir. 
Anadili, ancak yemek menüsünde baharat olabilecek kadar vazgeçilmezdir.
HDP’nin seçim propagandası üzerinden anlamaya/anlatmaya çalıştığım, fakat kuşkusuz orayla sınırlı olmayan (hatta bu yazının dilini de bir ölçüde belirleyen) yaklaşım sorununu, mutlaka daha güçlü, daha yaygın tartışmalı; sonuçları hiç geciktirmeden pratiğe dökmeliyiz.

Bu yazı 22 Eylül 2015 Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlandı

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Bir cümlelik silah: Kürdistan sömürgedir

Foto: İbrahim Demirel 70’li yılların ikinci yarısında Kuzeyli Kürt örgütleri içinde sömürgecilik tartışmaları popülerdi. Ancak o günlerdeki ...