Kürtçe’nin ölümü ve iki adet şiir
- Muktedirin dilinin ehli olmanın verdiği rahatlık ile Kürtçe’ye dair böyle bir kehanette ancak biz bulunabiliriz.
Kürt basını deyince insan bir an duraksıyor. Çünkü çok geniş bir yelpazeye sahip bir alan aynı zamanda kendisiyle beraber farklı tartışmalara da gebe. Bu tartışmalardan biri de dil mevzusu ‘Kürt basını sadece Kürtçe ile yapılan basıncılık mıdır?‘ diye başlar iş ideolojik ayrışmalara da kadar devam eder. Bu dil tartışmalarına girmeden ufak bir tespitte bulunalım; Kürt basınında Kürtçe sadece dil olarak değil duygu olarak da ‘çeviri‘ gibi duruyor. Elbet haber ilk ortaya çıktığı dilde yayılır ve diğer dillere çevirilir. Bu gayet normal bir süreçtir. Fakat Kürt basını ve Kürtçe söz konusu olduğunda iş biraz karmaşıklaşır ve başka bir frekanstan konuşmak zorunda kalırız.
Burada son dönemde Kürtçe ile ilgili Dihaber ve Yeni Özgür Politika gazetesin de çıkan iki röportajdan bahsetmek istiyorum. İlki Kürt yazar ve araştırmacı İbrahim Seydo Aydoğan ile Kürtçenin ‘akıbeti‘ ile ilgili yapılan ‘Böyle giderse 50 yıl sonra geriye yalnızca Kürtçe şarkılar kalır‘ başlıklı röportaj. Eminim ki bu başlığı Türk medyasına ait herhangi bir gazete atmış olsaydı bunu hakaret olarak kabul eder ve o zaman ‘gerekli adımları atın‘ diye feryad etmeye başlardık. Fakat bu başlık Kürt basınında yer alınca ortada çok da ‘yaygara‘ çıkartılacak bir durum yok. Çünkü herkesin bildiği bir gerçeği ‘tatsız‘ bir biçimde okuyucularımıza bu kez biz duyuruyoruz. Muktedirin dilinin ehli olmanın verdiği rahatlık ile Kürtçe’ye dair böyle bir kehanette ancak biz bulunabiliriz.
Aslında röportajı okuduğunuzda Kürtçe yazını konusunda önemli bir isim olan yazar İbrahim Seydo Aydoğan’ın yaptığı tespitlerde bir sorun yok her ne kadar ‘sadece şarkılarda kalır‘ kısmında biraz abartı olsa da. Aydoğan Kuzey Kürdistan’da Kurmancî ve özellikle Kirmanckînin hali ahvali sorulunca ilkin Kürtçenin lehçeleri ve siyasi sınırlarını ayrıştırıyor, bu ayrıştırmalardan sonra Kırmanckîye dair böyle bir tespitte bulunuyor. Bu ayrıştırmalar çok da önemi olmayacak ki sevdiğimiz ‘Kürtçe ölüyor gelin hep beraber ağlayalım‘ ritüeline çok yakışacak bir başlık zihinlerde hemen belirmiş. Türkçe ile Kürtçenin ölmek üzere olduğunu okuyucularına kanıksatma amaçlı gazete ve ajanslarda çıkan haber, röportaj ve yazıların haddi hesabı yok. Zaten Kürtçe söz konusu olduğunda konuyu en çok özetleyecek figür olan yaşlı insan resimlerinden geçilmiyor. Bu durumu çok sık görmek ve tepki vermek de bir süre sonra insanı bezdiriyor.
İkinci örnek ise modern Kürt şiiri denilince ilk akla gelen isimlerden olan Rênas Jiyan’la Dihaber’in yapmış olduğu ‘Rênas Jiyan: ‘Herba Kobanê’ û ‘Taybet’ dîrok nivîsandin - Rênas Jiyan’dan iki yeni şiir: ‘Herba Kobanê’, ‘Taybet’ isimli insan okuyunca Rênas Jiyan’ın yerine üzüldüğü Kürtçe ve Türkçe çıkan röportaj. Zira Rênas Jiyan ayarında daha yaygın bir dilde yazan bir şair olsaydı aynı sorulara cevap verme tenezzülünde bile bulunmazdı. Ayrıca röportajda sadece haber değeri taşıyan unsur, Rênas Jiyan’ın direnler için iki adet şiir yazmış olması!
Röportajın kurgusu, soruları, vermek istediği mesaj neresinden bakarsanız bakın tutulacak hiç bir yanı yok. Zira bu iki şiirin de içinde bulunduğu ‘Dîn û Şîn‘ kitabı 6 ay önce çıkmıştı ve yazar bu kitabı imzalamak için okuyucularıyla buluşuyordu. Bunların ne önemi var ki. Rênas Jiyan direnenleri anlatan iki adet şiir yazmış gerisi hikaye…
Bu tür kötü röportajlarla Kürtçenin iyi isimlerinin muhatap kalması en başta o yazarların okuyucularını üzüyor. Elbet Kürtçe’nin ölmek üzere olduğuna üzülen ve Rênas Jiyan’ın iki adet şiir yazmış olmasına sevinenler olacaktır. Belki bu hissi yaşayanlar rakam olarak diğer duyguyu yaşayanlardan da çok daha fazla. Bu tür şeylerin alıcısı da çok olur fakat bu tür şeyleri en iyisi biz ne kendimize ne de yazarlarımıza layık görelim.
Bu yazı 13 Mayıs 2017 Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlandı
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen